Bir Eğitimci Olarak; Anne

  Ülkemizdeki eğitim sistemimizin yanlışlarından rahatsız olmayan var mı bilmiyorum. Hep tek düze giden kendini geliştirmeye çalışmayan ve davranış eğitimi yerine bilgi yüklemesine ve ezbercilikten öteye gidemeyen üretemeyen ürettirmeyen, merak duygusunu körelten bir sistemimiz var malesef. İstisnalar elbetteki bulunmakta. Ama istisnalar genelin gidişatını değiştirmeye yetmemekte. Peki genelin gidişatı nasıl değişecek? Değişebilecek mi?
.
  Sadece inanılmaz bir şekilde bilgi yüklemesine odaklanılmış ve hayatla bağlantısı kurulmamış bir ders oldukça sıkıcı oluyor. Öğrenciler okul deyince kaçacak delik arayan tiplemelere dönüşüveriyor. Sonra eğlence denilince hemen orada biten ama ders denilince başını toprağın altına saklayan bir devekuşu gibi davranan öğrenciler meydana gelmeye başlıyor ve bu kez de "bu yeni nesil neden böyle, bizim zamanımızda böyle miydi" gibi yakınmalar çıkıyor ortaya. Yahu sen kendini eleştiriyor musun hiç? Tek eleştirilmesi gereken tek suçlu öğrenciymiş gibi bir algı oluşturuluyor. Oysaki dersi öğrenciye sevdiren onun merak duygusunu aktifleştiren derse katılımını sağlayan ve ona ekstra araştırmalar için heyecan katan hocadır. Bu durum ünivertelerde liselerde ve hatta 'ilkokul birinci sınıflarda bile' böyle.

  Aslında dikkatli bakılınca meselenin tek boyutlu olmadığı görülüyor. Eğitimci olmak sadece öğrencinin bilmediği bilgilere sahip olmak demek olmamalı. Eğitimci eğiticiliğe başlarken bu kadar bilgiyi kendisi için yeterli görüp kendi gelişimini devam ettirmediği için bu problemler gün yüzüne çıkıyor. Halbuki öğrenmek bitmek bilmeyen bir süreç olmalı. Bilmediğini, eksiklerinin olduğunu kabul etmek bu kadar zor olmamalı.

  Kendim üniversite de geçirdiğim dört senenin sonunda böyle bir eksiğin olduğunu farkettim ve dile getirmek istedim. Ve farkettim ki bu tek bir okula has değil genel eğitim anlayışımız bu olmuş. Birey olarak gelişime, farklılaşmaya kapalı insanlara dönmüşüz. Öyle değiliz diyorsak şu soruyu kendimize sorup samimiyetle cevaplayalım.
"Herhangi bir konuda, sizin gibi düşünmeyen sizin gibi inanmayan sizin savunduğunuz fikirleri savunmayan insanlar hakkındaki tepkiniz nasıl?"

  Bu kadar olumsuzluktan sonra artık kendimce faydalı olacağına inandığım çözümleri paylaşmak istiyorum :)

 "...Hiç kuşkusuz bir toplumun bireyleri kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah o toplumun gidişatını değiştirmez..." (Ra'd-11) Değişimi birilerinden beklemek yerine kendinizden başlayın diyor Allah. 
  
  Bu durumda annelere çok iş düşüyor. Her yeni doğan yavrunun ilk öğretmeni onun en yakınındaki ilk bağlandığı kişi. Dolayısıyla bir annenin her şeyden önce kendini dur durak bilmeden eğitmesi, geliştirmesi gerekiyor. Yukarıda da söylediğim gibi öncelikle kendisinin istese de istemese de bir 'eğitimci' olduğunu kabul edip ömrü boyunca kendini eğitmesi iç dünyasını onarması olumsuz yönlerini terbiye etmesi gerekiyor. 

  Elbetteki Kur'an ahlakıyla eğitecek kendini. Çünkü bilginin ahlakı olmadan ne o bilginin kendisine faydası dokunacak ne de evladına. "Geliştirdiği her yönünü Allah yolunda kullanmayı öğretecek kendine Anne. Sonra da yavrusuna.."

  Küçük bir bebek sadece taklit ederek öğrendiklerini uygular. Henüz doğruyu yanlışı ayırma kabiliyeti gelişmemişken sadece ne gördüyse taklit eder. O sebeple daha  bebekken iyi bir örnek olmalı onlara. 'Bebek o, anlamaz' denmemeli. Bir insan inşa oluyor. Bebekken nasıl eğitilmeye başlanırsa, nasıl bir temel atılırsa yaşı ilerledikçe her şey onun üstüne bina oluyor.

  Onda görmek istenilen ne varsa anne önce kendisi uygulamalı. Çelişkili, tutarsız cümleler, tutarsız kararlar hayattan uzaklaştırmalı. Çocuğa iyi bir hitapla verilen bir nasihatın aslında her zaman o kadar da işe yaramadığını görürsünüz. Ta ki sizde o söylediğinizi uygulayan kadar. Yani her zaman örneklik önde geliyor.

  Onların merak duygularını köreltmek yerine onları soru sormaya teşvik etmek, Üretkenliklerini arttırmak, Fikirlerine değer verip onlara sadece kendisi gibi oldukları için değer vermek.. Bunlar yapacaklarımızın başında geliyor.
  Kıyaslayıp falanca gibi olmaları için onları zorlamak, onları kalıba sokmak demek olacak. Oysaki her insan biriciktir. Kendine hastır. Farklılara saygı göstermek aynılaşmaktan tek tipleşmekten koruyacak bizleri. Bizler böyle olmalı ve yetiştirme gayretinde olduğumuz çocuklarımızın da böyle olması için çabalamalıyız.
  
  Şimdilik annelik yolunun daha çok başında birisi olarak tespitlerim bu kadar :) uygulamaya geçmeden yeni problemlerle karşılaşmak ve yeni çözümler üretmek pek kolay değil elbet. Uygulamaya bir an önce hepimizin geçmesi gerekiyor. Eğer ki bizden sonrası için iyi bir hayat bırakmak istiyorsak ve en önemlisi toplum gençlerinin bu boşvermişlik ve umursamazlık halini bir 50 yıl sonrasında görmek istemiyorsak, onların ahiretleri için de dertleniyorsak işe koyulmanın tam vakti. Peygamberimizin "Uyku vakti geride kaldı Ey Hatice!" dediği gibi ; artık uyanma vakti dirilme vakti, işe koyulma vakti!


 ,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İSLAM VE İNSANLIĞIN GELECEĞİ

Yine Yeniden!